Over 30 years of anarchist writing from Ireland listed under hundreds of topics
Temmuz 2004
İrlanda’daki Emekçi Dayanışma Hareketi (Workers Solidarity Movement - WSM)’nin temel perspektiflerinin açıklandığı bu metin WSM’nin üzerine ortaklaşmış olduğu bir metindir. Günümüzdeki örgütlü anarşizm açısından somut ve önemli bir örnek teşkil ettiğini söyleyebileceğimiz WSM’nin bu metninde, dikkate almamız gereken bir deneyim birikiminin çıkarımları yer almakta.1.1. Emekçi Dayanışma Hareketi, 1984’den bu yana var olan görece genç bir örgütlenmedir. Başka metinlerde belirtildiği üzere, ne izini takip ettiğimiz yerel bir anarşist gelenek, ne de emekçi sınıf içerisinde bizim diyebileceğimiz bir tabanımız var.
1.2. Bu durum bizi yıldırmamalıdır. Bütün örgütlenmeler, ilkeleri ne olursa olsun, bir yerlerden başlar. Anarşistler, birçok dönem ve birçok ülkede emekçi sınıf üzerinde ciddi bir etki yaratma ve bunu sürdürme sorunuyla boğuşmak durumunda kaldıkları zor durumlar yaşamışlardır. Bu hiç de kolay bir şey değil. Ancak imkânsız da değil.
1.3. Her şeyden önce, ne olduğumuz ve politikalarımızın uygulamada ne oldukları hakkında emin olmamız gerekir. Aynı şekilde, bize düşen rolün ne olduğuna ve yapılandırmak istediğimiz örgütlülüğe giderken bir sonraki adıma dair zihinlerimizin net olması gerekir.
1.4. Herhangi bir kestirme yola başvurmayı denememek önemlidir. Eğer bolluğunu yaşadığımız bir şey varsa, o da zamandır. Başka türlü düşünmek, kendimizi kandırmak olur. Şimdi hatalar yapma ve onlardan dersler çıkarma zamanıdır, ancak pratik içinde boğulmadan küçük kazanımlar elde etmek için de zamanımız yok değil.
1.5. Dünya emekçi sınıfının bir mücadele geleneği olan anarşist düşüncelerin görkemli bir tarihi vardır. Rusya’dan Çin’e, Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya ve elbette İspanya’ya devasa bir etki alanına sahip olmuştur.
1.6. Ancak tarih, bize anarşizmin emekçi sınıfta yarattığı büyük etkileri gösterirken; aynı zamanda, birkaç ülke hariç, her yerde düşüşünü ve marjinalleşmesini de göstermiştir. Bu neden oldu?
1.7. Devrimci fikirlerin toplumda gelgitli bir şekilde yaygınlık kazandığını [ç.n. devrimci fikirlerin bir dönem sahiplenilip, ardındaki dönemde gözden düştüğünü] ve bizim fikirlerimiz gibi gerçekten devrimci fikirlerin kaderlerinin ait bulunduğumuz sınıfın kaderine bağlı olduğunu görmek önemlidir. Emekçi sınıf, görece kısa bir tarihsel dönemden bu yana sınıf olarak var olmuştur. Bu zaman boyunca ileri çıkışlar ve geri düşüşler yaşadı. Bu değişiklikler bazen yavaş yavaş, bazen de birkaç yıllık dönemlerde yaşanan devrimler ve karşı devrimlere sıkıştırılmış olarak yaşanmıştır. Dünya çapında bir değişiklik için koşulların olgunlaştığı zamanlar (örn. 1917-1922 dönemi) gelir, ancak eğer kaybedilirse, uzun ve derin bir gericilik dönemi (1920’ler ve 30’larda olduğu gibi) bunu izler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist ilişkilerin normale dönüşü kaçılmaz olarak emekçi sınıfı tekrar ileri itmiştir. Emekçilerin doğrudan deneyimi ve emekçileri sürekli gereksiz yenilgilere sürükleyen düşüncelerle bu deneyimlerin çelişiyor oluşu, reformizmin her iki versiyonun da -sosyal demokrat ya da stalinist- saldırıya uğramasını doğurdu. Dünya sahnesinde Rus “sosyalizm”i mitinin sürmesinde önemli rol oynayan Doğu Avrupa stalinist rejimlerini dağıtan büyük hareketlerin ortaya çıkışı gibi önemli değişiklikler oldu. Yakın zamanda, neo-liberal politikalara karşı dünya çapında yeni mücadelelerin yükselişini gördük. Bu mücadelelerde şekillenen güçler, önceki dönemlerdeki koşullara kıyasla devrimci anarşist fikirlere daha açıklar.
1.8. Anarşizmin emekçi sınıf içinde yaygınlaşmasının, düşüşünün ve marjinalleşmesinin açıklamasının bir kısmı budur. Ve şimdi 1960’lardan bu yana düşüncelerimiz dünyada yeniden ilgi çekiyor ve ortaya çıkıyor. Şu ana kadar hiçbir geleneğin var olmadığı yerlerde anarşist gruplar ortaya çıkmakta. Örgütler yenilenmekte. Büyüyen anarşist “hareket”, son derece önemlidir. Ancak büyük sorunlar mevcuttur – farkına varmamızın en hayati olduğu nokta anarşizmin yeniden ortaya çıkışın da bir parçası olduğu sürecin kendisidir.
1.9. Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM) küçük bir örgüttür. Dünyanın birçok yerindeki anarşist örgütler de öyle, ancak bu durumun üstesinden gelebilmek için, koşullar uzun bir zamandan beri oldukları duruma kıyasla daha elverişli.
1.10. Geçmişe, anarşizmin tarihindeki yükselme ve alçalmalara ilişkin doğru bir değerlendirmeye sahip olmamız ve bu tarihle, toplumsal değişime yönelik emekçi sınıfın kitlesel öz-eylemi fikrinin yükselme ve alçalmaları arasındaki yakın ilişkiyi fark etmemiz önemlidir. Eğer bunu yaparsak anarşizmin günümüzdeki marjinalleşmesinin sebeplerini de anlayabiliriz. Ayrıca sayımızın bugünkü azlığı bizi çok şaşırtmaz. Böylelikle, şu an olduğumuzdan daha büyük ya da daha yetenekli olduğumuzu düşünme tuzağına düşmez oluruz. Bu tuzağa düşmek, gerçeklik yerine kendi hayalimizi yaşamak; devrimci düşüncelerin ve örgütün büyümesinin gerçek belirleyici etkeni olan geniş toplumsal ve ekonomik koşulları göz ardı etmek anlamına gelir. Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM)’de bu gibi eğilimlere yer yoktur. Bu sektçilik ve gerçekliklerden kopuşun formülüdür.
1.11. Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM) şekillenirken, yaşadığımız dönemin “düşüş dönemi” olduğunu anladık. Bu, emekçiler arasında güvenin alt düzeylerde olduğu, sınıf mücadelesinin etkinliğinin düşük düzeyde olduğu bir dönemdi. Patlak veren mücadeleler genelde savunmaya yönelik. Bunu anlamış olmamız önemliydi. Eğer anlamamış olsa idik, kolaylıkla “alternatifler” ve hayali “yeni mücadele alanları” aramanın çıkmaz sokağında kaybolur giderdik. Bu daha sonrasında moral bozukluğuna dönüşebilirdi. Sol cenahtan, sol cumhuriyetçiliğe, cemaatçi politikalara (ç.n. community politics) ve karşı kültürcü yaşam tarzcılığa sapanlara olan tam da buydu. Tüm bunlar kişilerin ve grupların gerçekleri, kendilerinin istedikleri şekilde görme çabalarıydı.
1. 12. Doğu Avrupa rejimlerinin yıkılması ortodoks Komünist Partilerin emekçi sınıf hareketi içindeki önemli bir politik güç olmaktan çıkmasını getirdi. “Reel sosyalizm” olarak adlandırılan 1989 öncesi Doğu Avrupa modeli bundan böyle model olarak alınmayacaktır. Tüm Bolşevik/Leninist gelenek, önceki destekleyicilerinin pek çoğu tarafından sorgulanmaya başladı. Çünkü Doğu Avrupa rejimlerinin sosyalizmin (deforme de olsa) bir biçimi olduklarına inanmışlardı. Bu yüzden pek çok hayal kırıklığına uğramış leninist gözden kayboldu ya da “modernleştirilmiş” sosyal demokrasiye geçti. Bu rejimlerin yıkılışında kapitalizmin zaferini belki de yenilmezliğini gördüler. Bu nedenle “piyasa sosyalizmi”ni desteklediler ve devrimci dönüşüm imkânını reddettiler.
Doğu Avrupa rejimlerinin çöküşü, sınıf mücadelesinin alt seviyelerde olduğu bir dönemde gelmiş, sosyalizmin “hatalı bir fikir” olduğunun ilan edilmesini getirmiştir. Bu durum özellikle de yüzünü Doğu Avrupa’ya ve sosyal demokrasiye dönmüş olanlar ve devlete toplumsal dönüşümün bir aracı olarak bakanlar üzerinde etkili oldu. Bu aynı zamanda troçkist hareketlerin birçoğunun kafasının karışmasına yol açtı. Bütün bunların solu 1990’lar boyunca esir alan yenilgi hissine katkısı oldu.
1.13. 1990’lar gerçek bir yenilgi dönemi olmuştur. Önceden güvenli olan devlet ve yarı-devlet sektörlerinde yaşanan işten çıkarmalar, işyeri temelli emekçi örgütlenmelerinin ortadan kalkması, beklentilerin iyice düşmesi ve diğerleri. Ancak bu bize boyun eğdirmemeli. Devrimci dönüşüm fırsatlarının doğacağını biliyoruz. Bu yakın bir gelecekte olmayacak, ancak kapitalizmin doğası gereği bu fırsatların ortaya çıkışı bazı aşamalarda kaçınılmaz olacaktır.
1.14. 1990’ların sonu küreselleşme konusu etrafında yeni bir radikalizmin doğuşuna şahit oldu. Anarşistler bu hareketin doğuşunda ve anti-kapitalist bir karakter kazanmasında önemli bir rol oynadılar. Bunun anahtarı Dünya Bankası ve diğerlerinin politikalarının protesto edilmesinin, bu kurumların konferanslarına karşı yapılan (gerek Seattle’daki DTÖ toplantısının ablukaya alınmasındaki gibi şiddetsiz eylem biçimlerinin, gerek Quebec ve Prag’taki daha agresif kara blok taktiklerinin kullanıldığı) eylemlere dönüşmesiydi.
Bu kendini anarşist olarak tanımlayan ya da anarşizme yakınlık duyan aktivistlerin sayısında bir artışı getirdi. Bu aktivistlerin büyük ölçüde genç olmasından ve toplantı protestolarının doğasından ötürü, söz konusu kişilerin mahalli ya da işyerlerindeki yerel mücadelelerle güçlü ilişkileri yoktu. Pek çok İngilizce konuşan ülkede var olan anarşist hareket bu hareketin gelişiminde çok küçük örgütsel bir rol oynadı, ki bu var olan örgütlerin hacminde bir büyüme gerçekleşmediği anlamına geliyor. Yeni örgütlerin kurulduğu bir iki örnek var, ama genel olarak bu hareket toplantı protestoları civarında etkinleşen gevşek ağlar olmaktan daha fazla gelişmedi.
1.15. Geleceği kesin şekilde öngöremeyiz ancak geçmişe ait birkaç dersten öğreneceklerimiz de yok değil.
* Ekonomideki küçük bir toparlanma bile güveni yeniden sağlayabilir ve taban örgütlenmelerinin yeniden oluşturulmalarına önayak olabilir. “Küçük patlama” devasa olmak zorunda değil. 1960’ların sonundan bu yana onyıllardır süren durgunluk ve göçün ardından gelecek bir ekonomik toparlanma uluslararası mücadelenin zirveye çıkmasını getirebilir.
* Patronlar bazen emekçilerin kabul edeceğinden çok daha öte koşulları dayatmak zorunda kalırlar. Patronlar henüz ücretleri (bir bütün olarak Avrupa ekonomisinde) kendilerine devasa karları yeniden sağlayacak seviyeye çekemediler. Bize karşı saldırılarını yavaşça yapıyorlar ancak sert bir şekilde saldırdıklarında genelde direnişle karşılaşıyorlar. “Piyasalar” (ç.n. market forces) argümanını savunan düşüncelerin, hem emekçi sınıfı hem de genel olarak toplumdaki yaygınlığına rağmen, direnişler yaşanmakta. Bunlardan en heyecan verici olanı Meksika’daki Zapatista direnişiydi. Kendi ülkemizde, az maaşlı ve yarızamanlı çalışan binlerce Dunnes Mağazaları emekçilerinin işyerlerindeki piyasa hâkimiyetine karşı verdikleri mücadeleye şahit olduk. Zulmün olduğu yerde baskı da olacaktır. Patronlar bir öfke patlaması riskini göze alarak saldırılarını arttırıyor ve yaşam standartlarımızı düşürüyor.
* Kıvılcımı çakan bazen politik bir kriz olur, örn. 1936 İspanya’sı. Ülkemizde de, sendika liderleri H-blok kampanyasını lanetlediklerinde, pek çok şehirde (sınırlı) grev çağrısı yapabilen resmi olmayan işyeri komitelerinin kurulduğuna şahit olmuştuk. Yukarıda andıklarımızı kabul etmekle birlikte, şunu unutmamalıyız ki, direnişi sürdürmek ve yaymak, savunma durumundan saldırı durumuna geçebilmek için emekçi sınıf bir amaca sahip olmalıdır. Otoriteliğin ve pazar ekonomisinin mantığına karşı savaşabilmemizi sağlayacak tek şey, yeni bir toplum perspektifidir.
Günümüzün modern kapitalist dünyasında reformlara ve büyük ekonomik tavizlere günümüzün dünyasında yer yok. Durgunluklar ve krizler 20 yıl öncesine göre egemen sınıfa manevra için fazla alan bırakmamaktadır. Büyük endüstriyel ülkeler üç kutba bölmekteler ( AB, NAFTA ve Japon/Avustralya ekseni). Bunlar arasındaki ticaret rekabeti artacaktır. Geçmişte olduğu gibi, ticari blokların pazar ve kaynaklar için yaptıkları ticari savaşlar, askeri savaşlara dönüşebilir. Uluslararası düzeyde, kapitalizmin mantığına karşı en geniş isyan hareketleri gerici şekillerde (dini fundamentalizm ve radikal sağ) açığa çıktı ve büyüdü. Bütün bunlar bize, insanlığın uzun erimli seçiminin anarşizm ve barbarlık arasındaki olacağını gösteriyor.
1.16. Gelgitin tam olarak hangi koşullarda döneceğini bilmiyoruz. Ama döneceğinden eminiz. Emekçiler yeniden harekete geçmeye başladığında, açığa çıkarılacak fazlasıyla birikmiş öfke olacak.
2 2.1. Yaşadığımız zamanların bir değerlendirmesini yaptıktan sonra, Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM)’nin durumunu incelemeliyiz. Gurur duyduğumuz birçok şey yaptık, ancak aynı zamanda kuruluşumuzun ilk birkaç yılında büyük hatalar da yaptık. Bunları tanımlamamız gerekir. Birçok ciddi hatalar yapmamıza rağmen var oluşumuzu koruduk ve politikalarımızı daha derin ve net olarak anlamak gibi bir kazancımız oldu. Hatalar yapmakta, onlardan dersler çıkardığımız ve gelecekteki hatalarımıza karşı daha hazırlıklı hala geldiğimiz sürece yanlış olan bir şey yok.
2.2. Doğu Avrupa rejimlerinin çöküşü ve bunun sonucu olarak anarşizme olan ilginin artışı bizi cesaretlendirdi. Ancak İrlanda’daki durumumuzun 1990’larda örgütlenmeyi kurmamızı çok zorlaştırdığını kabul ettik. Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM)’ni, liberter sosyalist politikalarını yitirmeden bir arada tutmayı becerebildik. Aktivitemizin düzeyi, sahip olduğumuz militan sayısı ile uyumlu olmak durumunda ve fikirlerimizin tartışılmasını, geleneğimizin korunmasını sağlamalıyız.
2.3. 1984-1987 döneminde Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM)’ne katılan herkesin anarşizme, onun yöntemlerine ve değer yargılarına dair net bir anlayışı olduğunu farz ediyorduk. Bu yüzden anarşizme dair eğitime hak ettiği önemi vermedik ve neredeyse tamamen strateji ve taktiklerin tartışılmasına yoğunlaştık. Kolektif (birim) toplantıları belli bir çerçeveye sahip olmalı ve belli bir başlık üzerine olmalıydı. Hiçbir zaman çok fazla öğrenemiyoruz ve fikirleri karşımızdakine aktarma konusunda çalışmamız ve gelişim sağlamamız oldukça önemli. Üye olmayanlara yapılacak tanıtımların kaç toplantı süreceği kolektiflerin kararına bırakılmıştır.
2.4. Anarşizm etrafında toplanmış emekçilerden, emekçi sınıfından insanlardan oluşan bir örgütlülük inşa etmeyi amaçlıyoruz. Bunu yaparken, şimdi ne yaptığımız ile anarşist amacımıza ulaşıp, ulaşamamamız arasında içsel bir bağlantı olduğunun farkına vardık. Zihinlerimizde şu net olmalıdır: Düşüncelerimiz, sınıfımızın doğrudan gündelik ihtiyaçları ve mücadelelerine dayandığı, kaynağını buralardan aldığı oranda güçlenecektir. Bu çerçevede, özellikle önümüzdeki dönem can alıcıdır. Bu dönem bize geçmişten dersler çıkardığımızın göstergesi olacak ve bizi soldaki diğer örgütlerden ayıran kimliğin oluşmasını sağlayacaktır. 2.5. i) Son 20-25 yıllık dönemde, solun ve sol politikaların ana hatları oldukça değişti. Başka bir yerde, bu yeniden düzenlemenin bir takım kuvvetler tarafından şekillendirildiğini tahlil ettik a) Stalinizmin yıkılışı b) 70’lerin sonunda ciddi şekilde başlayan sağ kanat güçler ve piyasa güdülü politikalar tarafından sürdürülen saldırılar ve c) 80’ler ve 90’larda bir sürü ülkede güç kazanmış bir hareket olarak sosyal demokrasinin yıkılışı
ii) Bütün bunların birleşmiş etkisi, solun hacmindeki keskin bir daralma ve bir hareket olarak güven bunalımına düşülmesi oldu. “Sol” şimdi, 70’lerin sonundaki ve 80’lerdeki soldan, hem hacim, hem de yetenek ve güven anlamında, oldukça farklı.
iii) Bizim örgütümüz –ve SP [Sosyalist Parti] ile SWP [Sosyalist Emekçi Partisi]– gibi geçmişte yok sayılan örgütler, yeni yeni kendilerini var olan bir boşluğu doldururken bulmakta. 1990’larda verilen, özellikle Su Ücretleri ve Kürtaj Hakkı bir dizi mücadelede bu durum açık bir şekilde görüldü.
2.6. Yeni üyeler kazanmak istiyoruz, ancak bu kendi başına bir amaç değil. Yeni üyeler, anarşizme ve WSM’nin genel yaklaşımları ve stratejisi dair net bir anlayış üzerinden kazanılmalıdır.
2.7. Fikirlerimizi uygulamaya koyduğumuzda, farklı ve daha reformist ya da sağ kanat fikirleri sahiplenen başka güçlerle yan yana çalışmak zorunda kalacağımızı biliyoruz. Bazıları anarşizme açıkça düşman olacaktır. Özel konulara ilişkin birleşik cepheler oluşturarak politikalarımızı dikkate alacak ve görüşlerimize kulak verecek bir kitleye ulaşabiliriz. Politik tutarlılık ve netlik ile fikirlerimizin tümünü benimsemeyen insanlarla eyleme girişme yeteneğini gündelik düzeyde birleştirmeyi becerebilmeliyiz. Politikalarımızdan emin olmalı ve iyi militanlar olarak bilinmeliyiz.
Toplumu değiştirme sürecinin kitlesel tartışmalar, kitlesel katılım ve kitlesel politikalara dayandığını biliyoruz. Bunu desteklemek için elimizden geleni, bu tip gelişmelerle yapıcı bir şekilde ilişkiye geçerek ve her zaman temsili politikanın yerine katılımcı politikanın önemini vurgulayarak yapacağız. İnsanlar ancak katılımcılığın kural olduğu bu tip hareketlere katıldıkları takdirde kendi yeteneklerinin farkına varabilir. Ancak bu koşulda, seçkinlerin toplumsal hareketlerin kontrolünü ele geçirmelerini getiren insanlardaki (halktaki) bu edilgenlik ve bağımlılığı kırabilir ve insanları yöneticileri değil toplumsal ilişkileri değiştirmeye kanalize edebiliriz.
2.8. Diğer anarşist-komünist örgütler ile somut uluslararası ilişkilere ihtiyaç olduğunu biliyoruz ve platformist geleneğin içerisindeki diğer örgütlerle hali hazırda var olan ilişkilerimizden yararlanmaya çalışıyoruz. Ayrıca yurtdışındaki aramızda ciddi farklar olan ama diğer yandan da pek çok ortak yana sahip olduğumuz diğer sınıf mücadeleci anarşist grupları da dikkate almalıyız.
Sendikalizmin, şu an anarşizm içindeki en geniş örgütlülüğe sahip olan akım olduğunun farkındayız. Onun (Sendikalizmin) geniş emekçi sınıf hareketindeki otoriter fikirlere sistematik, politik bir muhalefet geliştirmedeki ve ikili iktidar durumlarında emekçi sınıfın bütün bir iktidarı alması gerekliliğini görmedeki eksikliğinin sendikalizmin temel zayıflığı olduğunu düşünüyoruz. Ve bu çok ciddi bir zayıflıktır – İspanya devrimi yenilgisi hareketimizin karşılaştığı en acı yenilgidir. Bununla birlikte, bu bizi sendikalizmin olumlu açılarına karşı körleştirmemelidir. Sendikalizm sınıfımızın ihtiyaçları ve mücadelesi üzerine temellenmiştir ve aktivistler ve edilgen takipçiler, yönetenler ve yönetilenler şeklindeki bölünmeyi yok edecek şekilde örgütlenir.
Sendikalizmin, kesinlikle kapitalizmi yıkma görevi için yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte kendimizi onunla aynı hareketin parçası olarak görüyoruz. Başka bir yerde Emekçi Dayanışma Hareketi (WSM), sendikalistler ile anlaşmazlıklarının ana hatlarını çizmişti. Bunlar onun taktiği ve stratejisi ile ilgilidir. Yaratmayı amaçladığı toplumun biçiminde, örgütlü emekçi sınıfa yönelmesi ve doğrudan eylemin savunması konularında sendikalizm ile hemfikiriz. Buna uygun bir şekilde bizler, SAC ve CGT benzeri sendikalar ile diyalogumuzu ve IWA ile olan yakın ilişkilerimizi sürdürmek ve geliştirmek isteriz.
3 3.1. Herhangi bir etkinliğe girişmeden önce, hacmimizi ve diğer yükümlülüklerimizi düşünüp ne yapabileceğimizi iyi gözden geçirmemiz gerekiyor. Tamamen katıldığımız ve katılmaya can atacağımız kimi kampanyalar olacaktır. Ancak kendimizi aşırı derecede zorlayarak ne örgüte ne de kampanyaya bir fayda sağlayabiliriz. İlerletici olan her şeye katılma yükümlülüğümüz yok. Kısıtlı enerjiye, kısıtlı üyeye, kısıtlı zamana sahibiz. Bir projeye giriştiğimizde ona tüm dikkatimizi vereceğimizi ve elimizdeki tüm kaynakları seferber edeceğimizi garantilemeliyiz.
Örgüt adına kampanya toplantılarına katılan üyeler temsilci sıfatıyla, toplantılara kimlerin katıldığını, neye karar verildiğini, diğer gruplar tarafından gündeme getirilen politik konuları yazılı olarak not düşüp geri rapor ederler. Mümkün olduğu tüm zamanlarda kampanya toplantılarına biri sabit, öbürü dönüşümlü olan iki temsilci göndermeye çalışırız. Bu herkesin kendisini, broşür dağıtan, ıvır zıvır işleri yapan bir asker gibi değil de, kampanyanın bir parçası gibi hissetmesinin önünü açar.
3.2. Yeni kolektiflerin kurulması mümkün hale geldiğinde, deneyimli üyelerin ilk aylarda çokça zaman ayırmaları, yeni kolektifin toplantılarına katılmaları, öneri ve eğitim seminerleri vermeleri, politik etkinliğin pratik sorunlarına dair kolektife yardımcı olmaları zorunlu olacaktır. Yeni kolektifi “batmaya ya da yüzmeye” terk etmek haksızlık olacaktır. Elbette ki bu, WSM’ye henüz hiç üyesi olmayan bölgelerden katılımın olmasına bir engel teşkil etmez. Yerel sorunlara ilişkin protestolar hakkındaki bilgi akışının iyi bir şekilde sağlanmasını garantilemeliyiz (özellikle de üyemizin, aday üyemizin ya da ilişkimizin bulunduğu yerlerdeki) ve -kaynaklar elverdiği ölçüde- doğru bulduğumuz mücadeleye destek sunmalıyız.
3.3. Kullanışlı ve elverişli olduğu tüm durumlarda iyi bir şekilde hazırlanmış ve geniş bir şekilde duyurulmuş açık toplantılar düzenlemeliyiz. Bu, geniş bir posterleme çalışması, sempatizanlarla ve diğer kesimlerle iletişime geçmek, iyi konuşmalar hazırlamak ve mümkün olan koşullarda toplantı sonrası tamamlayıcı etkinlikler düzenlemek demektir.
3.4. Gençlik, kendilerinden yaşça büyük olanların aksine moral bozucu deneyimler yaşamamıştır. Enerjiye ve coşkuya sahiptir. Hiç gencin olmadığı bir hareket çürümeye mahkûmdur. Gençliği “gençlik” biriminde ayrı tutmayı reddeden devrimci ve anti-otoriter bir örgüt olarak, üye profilimizde gençlerin bulunmasına önem vermeliyiz.
3.5. Büyümeyi temel bir öncelik olarak görmeliyiz. Katıldığımız tüm gösterilerden, açık toplantılardan önce tüm sempatizanlara haber vermeliyiz. Sempatizanlara WSM’ye katılma önerisinin yapılması, en azından ayda bir kere kolektif toplantılarında ele alınmalıdır.
3.6. ‘Perspektiflerimiz’ ve kendimiz için belirlediğimiz görevlerin yerine getirilmesindeki ilerleme her ulusal toplantıda gündeme alınır.
4. Kısa Dönemli Perspektifler
4.1. İçinde bulunduğumuz durumda yapabileceklerimizin sınırlı olduğunu yukarda açıkladık. Dahası bizim açımızdan temel konu emekçi sınıf militanlığı ve örgütü etrafında şekillenmektedir, ki bu bugün geldiğimiz noktada –bir kaç işaret dışında– son derece zayıf bir durumdadır.
4.2. Bir avuç dolusu insanın oluşturduğu bir örgüt olduğumuz gerçeğini kabullenmeliyiz. İkincisi geleneğimizin İrlanda’da tarihsel bir varlığının bulunmadığını, yani kendimizden başka güvenecek kimsemizin olmadığını görmeliyiz. Üçüncüsü, ve muhtemelen en önemlisi, bu dönemin kurmaya çalıştığımız şeyi kurmanın çok zor olduğu bir dönem. Politikalarımızda net olmalı, onları ilerletmek için elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız, yine de son derece mütevazi başarılar bile oldukça az deneyimlenecektir.
4.3. Buradan çıkarmamız gereken sonuç önümüzdeki bir kaç yıl için düşük beklentilere (ama gerçekçi olmayacak kadar düşük olanlara değil) sahip olmamız gerekir. Öte yandan iyi yapabildiğimiz şeyleri de yapmaya devam edeceğiz. İç eğitim ve tartışmalar yoluyla olduğu kadar, elimize geçen her kamusal duyuru imkanında anarşizm üzerinde yoğunlaşmalıyız. Propaganda araçlarımızı güçlendirmeli – Emekçi Dayanışması dergisinin sıklığını ve dağıtımını arttırmalıyız, ve buna daha fazla broşür ve kitap hizmeti eklemeliyiz. Bunun yanında üyelerin gündelik politik işlere katılımının altını çiziyoruz: sendika işleri, kampanyalar ve “devrimci sol” gruplar için cepheler oluşturmaktan başka şeyler. Öz-eylemliliğin üretilebileceği ve insanların kendileri tarafından küçük kazanımların elde edilebileceği –ve görüşlerimizle ilgilenen yeni insanlarla bizi bağlantılandırabilecek- alanlar öncelikli olmalı.
4.4. Şu an çok küçük olduğumuzu ve sınıfın hiç bir parçasında hiç bir ciddi tabana sahip olmadığımızı kendimize sürekli hatırlatmalıyız. Bundan sonradır ki, sendika militanları ve diğer aktivistlerin küçük bir tabakasında anarşist düşüncelere belli bir saygı uyandırabilmiş olduğumuzu anabiliriz. Düşüncelerimizi izleyen, dikkate alan bir kitle olduğunu da anmıştık. Kampanyalarda ve mücadelelerde ortaya koymuş olduğumuz emek bizi bir yerlere getirdi. Üzerinden devam edebileceğimiz ve anarşizme daha fazla destek kazanabileceğimiz bir temel oluşturduk.
4.5. (Sendikalar metninden) İşyerlerinde patronlar saldırgan bir konumdalar. Ücret maliyetlerini düşürmek, idari otoriteyi arttırmak ve tabandan gelen sendikal örgütlenmeleri ICTU ve SIPTU’nun yöneticileri gibi üst düzey bürokratları lehine zayıflatmak istiyorlar. 1987’den beri sendikacıların büyük bir çoğunluğu “toplumsal ortaklığı” savunur hale getirilmişlerdir. Ancak sendikacıların üçte birinin bu anlaşmalara kararlı bir şekilde karşı çıktıklarını unutmamalıyız. Bunlardan çoğunun böyle davranma sebebi bunların böylesi bir “ortaklığa” karşı ilkeli bir tavır alışlarının olması değildi. Bu karşı çıkış söz konusu sendikacıların kandırıldıklarının farkında olduklarının ve daha saldırgan bir sendikacılığa geri dönmeyi istediklerinin bir göstergesidir.
Anarşistler, mücadeledeki emekçiler arasında, hem resmi sendika yapıları içinde hem de dışında olmak üzere daha geniş bir dayanışmanın kurulması için çalışmak zorundalar. Şube komiteleri, sendika konsülleri gibi resmi yapılara sırtımızı çevirmek zorunda olmadığımız gibi, bu birimlerin işyerindeki üyelerden giderek daha da koptuğunun ve dayanışma eylemleri gerçekleştirme noktasında tamamen yeteneksiz olduklarının da farkında olmalıyız. Bu mücadelelerde sol siyasetlerin, tabanın hemen hemen hiçbir kontrolünün kalmadığı mevkileri ele geçirme stratejisine karşı, taban demokrasisini ve doğrudan eylemi savunan WSM argümanlarının duyulması özellikle önemlidir.
Bizi şu an bekleyen görevler şunlardır:
* Mücadeledeki emekçilerle dayanışma eylemlerinin en verimli ve başarılı hali almasına çalışmak
*“Toplumsal ortaklık” kavramına karşı durmak, argüman geliştirmek.
* Çok-uluslu-şirketlerde uluslararası işçi komitelerinin kurulaması için çağrı yapmak. Sendika görevlilerinin parmaklarında oynatamadıkları bu yetkili komiteler, emekçilerin birbirlerine karşı kullanılmalarına karşı çıkıp, emekçilerin her işyerinde direnebilmelerinin önünü açabilir.
4.6. Emekçiler kendilerini sendikalarda taban düzeyinde ve mücadelenin tüm alanlarında gösterene kadar, yenilgilerin sayısı zaferlerden fazla olacaktır. Şu an pek az kişinin bunu yapabilmek için yeterli güveni var. Tüm dünyada yönetici sınıf, emekçi sınıfa karşı taarruzda. Emeğin üzerindeki kontrol güçlerini arttırmak, ücretleri düşürmek istiyorlar. Bunun anlamı gündelikçiliğin, yarı zamanlı çalışmanın, taşeronlaşmanın arttırılması, sosyal haklara dönüşen vergilerin azaltılması. Yönetici sınıf kısaca, emekçilerin pek az beklentilerinin olduğu ve tamamen patronların isteği şekilde çalıştıkları ya da ölmeye mahkûm edildikleri bir dünya istiyorlar. Ekonomideki kısmi iyileşme emekçi sınıfın kimi kesimlerinin (savunma eylemlerinin ötesinde) saldırıya yönelik eylemlere geçmek için güvenlerinin artmasına neden oldu; ancak bu genel bir hareket halini almaktan henüz çok uzak. Güveni yeniden oluşturmak için ele geçen tüm fırsatlardan yararlanmalıyız, ancak bizi günlük hayatta çevreleyen gerçek koşullar yerine temennilerimizi gerçek sanma hatasına kapılmamak için çok dikkatli olmalıyız.
4.7. Bugün temel radikal sol örgütlenmeler, biz, SP ve SWP. Bizler, henüz sayısal olarak bunlardan en azıyken, temel politik anlayışlar noktasında diğer iki örgütten esaslı bir şekilde ayrılmaktayız. Önümüzdeki dönemde çalışmalarımızla, kampanyalar ve yaptığımız diğer şeyler ile bu farklılıkların netleşmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Troçkizme (ve onun savunduğu tespitlere ve çözümlere) muhalefetimiz ve SWP ile SP’nin seçimlere yönelik stratejilerine olan itirazımız gündemimizde olmalı.
i) Bu, sekterlik ya da pratikte bu örgütler ile çalışılmaması halini almamalıdır. Aksine, anarşizm ve Leninizm arasında gelecekte ortaya çıkması ve önemli hali gelmesi muhtemel olan gerçek farklar, teori alanıyla ilgili olmaktan çok, gündelik gerçek meselelerden kaynağını alacaktır.
ii) Bu, onlar için olduğu kadar bizim için de bir sınavdır. Ancak farklılıklarımızı vurgulamak ve seçimi keskinleştirmek için, pratiklerimizde olduğu kadar, yayınlarımızda ve bildirilerimizde de kendi özgürlükçü karakterimizi açık bir şekilde ortaya koymalıyız. Farklılıklarımızın basitçe ortaya konabildiği konular – örneğin, İrlanda Millet Meclisi (Dail)’ne olan tavır – önemlidir, ancak diğer konularda da farklılıklarımızı ortaya çıkarabilmeliyiz – örneğin, ırkçılık karşıtı güncel kampanyalar. Pratikte, İşçi Dayanışma Hareketi (WSM) içinde özgürlükçü politikalarımızın önümüzdeki dönemde de keskinleştirilmeye ihtiyacı var. Eğer bunu yapmayı becerebilirsek, hem kısa hem de uzun vadede daha fazlasını elde edebiliriz.
4.8. Önümüzdeki dönem var oluşumuzu sürdürebilmek için büyük oranda bireylere bel bağlamak zorundayız. Bu hiç iyi bir şey değil fakat bizim gerçekliğimiz. Hiç kimseye baş edebileceğinden fazla sorumluluk yüklememeliyiz. Bunu akılda tutmalı ve karşı durmalıyız – işlerin genel olarak birbiri ardına büyüme gibi bir eğilimi vardır ve bu tüm örgüte kaldırabileceğinden fazla iş yükler. Ve özgürlükçüler olarak, bireylerin ya da örgütün, kendini feda etme ve kahramanlık tavrı geliştirmesini bir tehlike olarak görüyoruz. Hiç bir üyeden, yapabileceğini hissettiğinden fazlasını beklemeyiz. WSM üyelerinin tüm hayatı olmamalıdır. Bu tip düşünceler örgütte zemin bulursa, otoriter bir eğilimi doğurabilir.
4.10. Son yaşadıklarımızdan ne kadar ders çıkarttığımız, WSM’nin “geri kalan tüm örgütlerden farklı” olduğu iddiasını pratiğe dökebilme derecemizden anlaşılacaktır.
4.11. Son birkaç yıllık dönemde, kendimiz için koyduğumuz ilk amaçlarımızı gerçekleştirdik. Küçük bir grup aktivist katmanı anarşizm hakkında bilgilendirdik ve onların saygısını kazandık. Üyelerimizin anarşizm ve tarihi hakkında daha derinlikli bilgiler edinmesiyle, mücadele içinde deneyim kazanmasıyla ve örgütlü bir tavırla bu bilgileri pratiğe yansıtmasıyla, İşçi Dayanışma Hareketi (WSM)’ni daha sağlam temellere oturtmuş olduk. Bir sonraki adım, “sol”un ötesine ulaşabilmek ve değişik tabakalardaki insanlar ile temas kurmaktır. Büyük zorluklar ile karşı karşıya olduğumuz anlamak zorundayız. Stalinist diktatörlüklerin çökmesi ile, çöken sadece Stalinizm değildi, günümüz sistemine bir alternatif – her hangi bir alternatif - oluşturan her fikir için de bir çöküştü bu aynı zamanda. “Eski sol” çöküyor. Otoriter “sosyalizmin” düşüşü iyi bir şey, ancak önümüze kısa ve orta vade yeni bir sorun koymakta. Geçmişte sosyal demokrasi ve Stalinizm, en iyi militanlarının anarşizme yöneldiği geniş hareketler oluşturmuştu.
Bugün insanları bir alternatifin mümkün olduğu fikrine kazanma görevi, bizim gibi insanlara düşmekte. Bu bir sorun, çünkü günümüzdeki küçük sayımızla, bu insanların ne kadarını kazanabileceğimizin bir sınırı mevcut. Anarşizme olan desteğin artacağından eminiz, ancak günümüzde yüzleşmemiz gereken gerçekten de haberdarız.
4.12. Anarşizme olan desteğin ve ona dair bilginin yayılmasını sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız. Bunun önemi göz ardı edilemez. Küçük sayımız, şu an bizi “ajitasyon” (fazla sayıda insana, politikalarımıza dair bir giriş niteliğindeki az sayıda fikri taşıyabilmek) örgütü olmaktan alıkoyuyor. Bununla birlikte sınırlı sayıda insana çok sayıdaki fikri taşıyabiliriz ki bu aşamadaki temel vazifemiz budur.
* Emekçi Dayanışması, (Workers Solidarity) temel amacı “sol” ile hiç bağlantısı olmayan ya da çok az olmuş insanlara politikalarımızı taşımak olan bir gazete olarak iş görmeye devam edecektir. Böylelikle anarşizm üzerine yazılar, grev ve kampanya analizleri, dünyadaki anarşist haberler, “anarşizm üzerine düşünceler” vs. içermeye devam edecektir.
Emekçi Dayanışması bizim herkese hitap eden sesimizdir. Amacı anarşizmi açıklamak, onun insanların gündelik kaygıları ile olan ilişkisini ortaya çıkarmak, mücadeleleri ileriye taşımak için öneriler sunmak, öz-eylemliliklere dair örnekleri herkesin bilmesini sağlamak, kampanyaların çözümlemesini yapmaktır. Etkinliğimizin önemli ve hayati bir parçasıdır.
* Emekçi Dayanışması, (Workers Solidarity) sendika mitinglerinde, politik mitinglerde, protestolarda ve kitapçılarda satılmaya devam etmelidir. Her üye aynı zamanda kendisinden düzenli olarak Emekçi Dayanışması’nı alan kişi ile kişisel temasını artırmaya çalışmalıdır. Bu kişilere aynı zamanda broşürler önerilebilir, kamusal mitinglere ve etkinliklere çağırılabilir ve anarşizm hakkında daha fazla şey öğrenmesi için teşvik edilebilir.
* Kara & Kızıl Devrim (Red & Black Revolution), anarşist komünistlerin ve görüşlerimiz hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenlerin ilgisini çekebilecek bir yayın, düşünce ve tartışma içerikli dergimizdir. Görüşlerimizin ve İrlanda ile yurtdışındaki olayların detaylı açıklamasını içermekler birlikte, bir tartışma forumu olarak da iş görecektir.
* Emekçi Dayanışması ve Kara & Kızıl Devrim’in içeriği kolektif toplantılarında (İç Bülten’de de olduğu gibi) tartışılmalıdır.
* Geniş bir broşür dizisi oluşturmak istiyoruz. Bunlar düşüncelerimize olan ilgiyi arttırmak için işlevli ve önemlidir. Günümüz sorunlarına değinen ve tarihsel içerikli broşürler üretmeliyiz.
* Kolektiflerin (branch), toplantıları genellikle haftada bir olmakla birlikte, kolektif toplantılarının üyelerin temel politik etkinliği olmaya başlaması durumundan kaçınmayı istiyoruz. Zira onlar İşçi Dayanışma Hareketi (WSM)’nin temel örgütleridir, onun varoluş sebebi değil.
* Kolektif toplantılarının en azından yarısı, anarşist politikalarımıza ilgi duyan sempatizanlara açık olmalıdır.